Günümüzde gıda üretiminde yaygın olarak kullanılan yöntemlerin çoğu Dünya ekosistemine ve insan sağlığı da dahil olmak üzere tüm canlılara zarar verici niteliktedir. Genetik müdahaleler, ilaçlama ve gübreleme gibi faktörler, sadece insan sağlığını değil, aynı zamanda yerel tatlar ve biyo-çeşitliliği de sürekli olarak tehdit etmektedir.
Dikkat çekici bir başka nokta ise küresel gıda sistemlerinin toplam sera gazı emisyonlarının yüzde 25–30’unu oluşturmasıdır. Giderek artan gıda tedarik zincirleri nedeniyle lojistik sektörünün sera gazı salınımı her yıl artmaktadır. İklim değişikliği, üretimde azalmaya, fiyatlarda artışa, besin değerlerinde kayba ve tedarik zincirlerinde aksaklıklara yol açarak gıda güvencesizliğini artırmaktadır.
Bu nedenle, dünyada kentsel yoğunluk arttıkça, yerel olarak yetiştirilen gıdaların önemi daha da artmaktadır. Bu durum, çevre dostu ve yerel çeşitliliği koruyan tarım uygulamalarının önemini vurgulamaktadır. Gıda üretimini daha güvenli, şeffaf ve sürdürülebilir hale getirmek için tedarik zincirlerini kısaltmamız gerektiği açıktır.
Yerel üretim çiftlikleri ile tüketiciler arasındaki mesafenin kısaltılması; gıdaların besin değerlerini, lezzetini ve tazeliğini kaybetmeden sofralara ulaşmasını sağlayacaktır. Üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması, su gibi değerli kaynakların kullanımını azaltırken, taşıma kaynaklı karbon salınımını önemli ölçüde azaltacaktır.
Ayrıca, gıda ürünlerinin yetiştirilmesinden mutfakta kullanımına kadar olan süreçlerde eğitim imkanlarının ve farkındalık alanlarının oluşturulması; sağlıklı, temiz ve güvenilir gıdaya olan talebi artıracaktır. İnsanlar ve işletmeler, kendi gıdalarını yetiştirmeyi ve tüketimlerini kontrol altında tutmayı deneyimledikçe, gıda sektörü daha şeffaf, daha esnek ve kişiselleştirilebilir hale gelecektir.
Sonuç olarak, gıda ürünleri, tüketim noktasına en yakın çiftliklerde ve yerel olarak üretilerek, insanların isteklerine ve gerçek pazar talebine daha uygun hale gelecektir.